İnsanoğlu her şeyi çok iyi tetkik ediyor, didikliyor, araştırıyor ve öğrenebiliyor.

En iyi şekilde eleştiriyor, alçaltıyor veya yükseltiyor.

Çoğunlukla böyle yapılıyor.

 

Ama kendime gelince niye tetkik etmez, niye kendimi öğrenmek istemiyorum?

Araştırarak, eleştirerek, kusurlarımı görerek niye kendimi yenilemiyorum?

 

Kendimi öğrenmedikçe, kendimi düzeltmedikçe, Kendimi kusursuz ve üstün gördükçe nasıl gelişebilir, BEN’ i esir eden “BENLERİM’ den” nasıl kurtulabilirim?

                 

Korku ve telaşı nasıl yenebilirim? Beni yıpratan endişelerimi nasıl terk edebilirim?

Çıkarım için sevgi dolu görünmekten, sevgi hayali görmekten, şartlı sevgiden nasıl vazgeçer, nasıl gerçek seven ve sevilen olabilirim?

 

Beklentilerle dolu olan sevgi türünden nasıl vazgeçebilirim?

 

Bir başkasını değiştirmekten ve istediğim gibi olmasını istemekten nasıl kurtulurum?

 

Huzurumu bozan ve devamlılığını yok eden istek ve tutkulardan,

 

EGO lardan nasıl vazgeçebilirim?

 

Mutsuz, öfkeli olduğumuzda saçmalamaz, bilinçli nasıl olabilirim?

 

Neden olduğum gibi görünemiyor, karşımdakini neden tanıyamıyorum?

 

Neden bilgili gibi görünen cahil, tembel ve kolaycı olduğumu gizliyorum?

 

Ve daha birçok neden, niçin nasılları bulmaya, kendimi tanımaya,

ÖZ ELEŞTİRİ yapmaya neden geç kalıyorum? Neden?

 

Bütün bu neden’lerin, niçin’ lerin hangi etki ve şekilde olursa olsun kendim yarattığıma göre ancak kendim yok edebilirim diye düşünemez miyim?

 

Sağlıklı bir denge içersinde, dinlenen, söylenen, okunan veya yazılan ne olursa olsun şartlanmışlıktan, anlamsız kavramlardan, tek yönlü düşünce üretmekten, giydirilmişlikten

kurtulamaz mıyım?

Şartlanmışlık doğal, öz ve içten olmayı engelliyor ise düşünmeliyim.

 

İç özgürlüğünü kazanamayan birey aklını ayna gibi kullanarak her şeye anında bir neden, bir yanıt buluyor.

Böyle olunca da aldığını yansıtıyor, konu yararlı da, zararlı da olsa biriktiremiyor, faydalanamıyor.

İletişim kuramıyor, birlik, beraberlik, dirlik, düzenlik sağlayamıyor.

 

Ancak günümüzde geçerli kural, kavram, yönlü, şeffaf olmayan ve farklı ideoloji, din, örf ve adetler, okul, aile, toplum verileri ve de bireysel tutkular özgür ve içten olmayı engelliyor.

Öyle ise nasıl özgür ve içten olabilirim?

 

Soyunarak…

 

Birey giydirilen ve uymayanları çıkarıp atarak .” O, bu ne der? “demeden, toplum beni dışlar mı endişesine kapılmadan soyunarak.

 

Şartlanmışlıktan uzaklaşarak, montaj edilmiş ekranı boşaltarak, kendince iç özgürlüğünü kazanma savaşı vererek.

 

Etrafta cazip yol ve düşünceler mevcut. Bunlar da beni gene şartlayacak.

Bu güne kadar birçok yol göstericiler (simya’cılar, yogi’ler, guru’lar, fakir’ler, papaz’ lar, hoca’ lar, şıh’ lar, şaman’lar, lama’ lar, budist’ ler, ideolojiler, v.s.) oldu da ne kadar yararlı olabildiler?

Din yönlü yol göstericiler, ruhsal ve duygusal benliğimizi yıllardır sömürmüş, günümüzde de bilimsel, ideolojik ve maddesel veriler ile şartlayarak sömürüye devam ediyor.

 

İnsan beklentisiz bir tevazu ile maddenin esiri olmadan, iyiyi de kötüyü de kabullenerek, zihni boşaltmaya, giydirilenlerden soyunmaya neden başlanmasın?

 

Neden kendini bilen, bulan, kendi kadar insanı ve insanlığı düşünen olamasın, neden?

                 

Bütün’den bir parça olan insan içten gelen, susuzluk gibi, açlık gibi, aşk gibi istek ile benliğinde ki iyiyi, doğruyu, güzeli anlayamaz, bulamaz mı?

 

Yeter ki insan istesin, değil mi?

 

BAŞKALARININ KUSURLARINDAN ÖNCE KENDİ KUSURLARINI GÖRMEK, KENDİNİ YARGILAMAK VE DOĞRUYU + İYİYİ + GÜZELİ BULABİLMEK İÇİN, İNSANLARI ve İNSANLIĞI

SEVMEK İÇİN DÜNYANIN VE ÜLKEMİZİN İHTİYACI OLAN BİR ORTAMDA NE YAPILABİLİR? DÜŞÜNÜNÜZ…                                                                       

Sevgiler,

Avni baba